Hamasi duygularla hareket edersek ve 1980 öncesi Ülkücü hareketi bu perspektiften, analiz edersek, karşılaştığımız sonuç: Çile, Izdırap ve heder olan bir nesil olarak görürüz.
Ve tabi aynı zamanda, Erliği, Yiğitliği, Sadakati, Vatan ve Millet sevgisini, bayrak ve iman aşkını,Omurgalı duruşu, Tavizsiz mücadeleyi, daha pek çok meziyeti, Ülkücü şahsiyetlerde buluruz.
Ceza evlerini çile hane olmaktan çıkartıp taşmedreselere dönüştüren iradeyi Ülkücü kimlik de buluruz.
1965-1980 yılları arasında yaşıyan Ülkücüler böyle bir nesildi. İnandığı değerlere Ülküsüne aşık bir nesildi. Ülkü adlı sevgiliye Ozan şöyle sesleniyordu." Sensin başım, sensin tacım/ Ben hastayım, sen ilacım/ Senden gayrı, kızlar bacım/ Desem acep, inanır mı?" Bu şuur ile "AŞK" bağı ile bağlıydı her Ülkücü, ülküsüne."AŞK" ı üç harfli basit bir kelime olarak görmemeliyiz." Aşk, içerisinde Matematik olmayan tek olgudur.
Yani hesap kitap olmayan, hesapsız kitapsız, çıkarsız, mutlak teslimiyettir, muhatap da yok oluştur." İlahi aşk Hak da yok oluştur.Ülkücü, Ülküsüne mutlak teslim olmuş, kendi kişiliği Ülkücü kimliği ile özdeşleşmişti.Ülkücü Davası için kendi için en kıymetli varlık olan, canından, hürriyetinden, ailesinden vaz geçmiş bir neslin mensubuydu.
Şimdi bu nesil, hamaset olarak ne istiyor ona bakalım. Kendi yönetiminden neler beklemektedir? Bunu sorgulayalım, ancak bu sorgulamayı realitenin hakemliğinde yapabiliriz.1980 öncesi Ülkücü nesili( taşmedreseli veya değil ayırımsız) hamasi duygularla anlatmaya çalış tığımız hayatı yaşamışmıdır?
Elbet de yaşamıştır. Ve bu bir inkar edilemez realitedir. Bir de yaşadığımız hayatın realitesine bakalım; Bir erkek kişi belirli bir yaşa gelmişse, önünde, askerlik, iş, eş gibi olması gereken gerçekler vardır.
Bu evreyi geçen kişi için ise ihtiyaçlar başlar,( ev ihtiyaçları, yeme, içme, giyinme, gider faturaları, ev eşyası, vs gibi) İşte bu ihtiyaçların hasıl olması ile birlikte Ülkücü ile ülküsü arasındaki Aşka matematiğin darbesi olmuştur.
Ve aşk bitmiştir.
Aşk biterse ne olur?
Şayet muhataplar arasında Sevgi, Saygı devam ediyorsa Aşk, yerini "Saadet" e bırakır. Ve muhataplar mutlu bir hayat sürer ve yeni bir arayışa tevessül etmezler. İşte bu da Aşkın realitesidir.1980 darbesinde yirmili yaşlarda olan Ülkücüler ihtilal sonrası girdiği taşmedreselerden , otuz lu yaşlarda çıktılar.
Diğer dışarda kalanlar ise, çevresindekilerin, kendilerinden uzak durmaya çalıştığını üzüntü ile gördüler yaşadılar.
Bir kısım Ülkücü çok sevdiği vatanından uzakta sürgün hayatı yaşadı.
İşte bunlarda Ülkücünün hayat realitesidir.
1980 sonrası Ülkücü nesil ile,1980 öncesi Ülkücü nesilin arası bir hain el tarafından açılmak istendi. Tıpkı 1965-70 nesli ile 1970-1980 arası nesilin açılmak istendiği gibi.ülkücüler üzerinde kurgulanan bu oyundan dolayıdır ki Ülkücü iktidar engellenmiştir. Üzerine ölü toprağı serpilen Ülkücü titreyip kendine gelmeli.
Bozkurtlar dirilmelidir.1965-2021 yılları arasında Ülkücü harekete intisap etmiş kişiler bir araya geldiğinde %45 lik bir oy potansiyeline sahiptirler. Bu da iktidar olmak demektir. Bu da Ülkücü gücün realitesidir.
Bu gün Ülkücü hareket bir dağınıklık süreci yaşamaktadır. Halbuki dünün tek bir ferdi olan ülkücü bu gün koca bir aile olmuş evlat torun sahibidir. İşte bu da dağınıklığa sebep olan bir realitedir. Ülkücünün ülkü adlı sevgilisiyle arasına ihtiyaçlarla birlikte matematik girmiştir.
Aşk yerini sadete bırakması gerekirken, sevgi ve saygı kaybından dolayı saadet yerini hüsrana bırakmıştır. Ve ayrılık rüzgarları başlamış her ülkücü yeni sevdalara yönelmiştir. Bu da bu gün ülkücünün içinde olduğu acı gerçeğin realitesidir.
Ülkücü kendi yönetiminden ne beklemiştir ve yöneten de tabandan ne beklemiştir? Bunun analizini yapalım.ülkücü şahsiyet, her şeyden evvel, muhatap alınmak,sevilip sayılmak istiyor.
Ankaraya gönderdiklerinden ve mahalli yöneticilerinden, devlete hizmet beklerken, kendi dertleriyle de bir nebze olsun ilgilenilmesini istiyor. Çocuğuna iş, öğrencisine yurt, hastasına çare, telefon açtığında muhatap alınmak istiyor.
Çünkü aradığı telefonun sahibinden bir umut bekliyor, telefona cevap alamayınca da umutlarıyla birlikte hayalleri de yıkılıyor.( Ben Hayrettin Alp olarak, bunu yaşadığım anlar çok oldu.
Chp Milletvekiline iki zil çalışta. İyi parti milletvekillerine iki zil çalışta, Ak parti milletvekiline iki zil çalışta ulaşırken kendi partimin vekillerine ulaşamadığım çok olmuştur. Ki ben doğduğum günden bu yana MHP li bir Ülkücüyüm ve aktif mücadele vermiş bir kardeşinizim. Ben ulaşmakta zorlanıyorsam söyleyecek söz yok. Ta bi bu sözlerim bütün vekillerimiz için değildir.
İlgili olanlardan Allah razı olsun) Bu gün çok Ülkücü, eşine çocuklarına karşı bir mahçubiyet yaşıyor.
Zor gününde eşi ona" Uğruna her şeyini verdiğin teşkilatın nerede?"
Diyor.
Çocukları aynı keza" Baba senin dostların, ülküdaşların nerede gece gündüz ömrünü verdiğin teşkilatın nerede?
Niçin sana sahio çıkmıyorlar" diyor. Bu da çok ülkücünün aile fertleri ile birlikte çektiği çilenin realitesidir. Ülkücü teşkilatına güveni kaybettiğinde dağılma sürecimiz başladı malesef ki.
Zorluklar altında hayatını idameye çalışan Ülkücü, Hz, Ali nin " Hakkı şahıslarda arama yanılırsın/ Hakkı öğren sahibini bulursun" sözünü unutarak, bir mahalle ya da ilçe yöneticisine ya da genel merkezden bir yöneticiye kızdığında başka siyasi kuruluşlara gittiğinde bu kızdığı yöneticiyi cezalandırdığını zannediyor. Halbu ki o kendi yuvasını, kendi teşkilatını, ve hatta kendisini cezalandırmaktadır.
Bu da çaresizliğin realitesidir.
Yönetimin realitesi ise, çok daha farklıdır. Yönetim Ülkücünün çektiği çilenin farkındadır. Bir çok taşmedreseli kardeşimizin, kimsesiz bir halde, ıssız bir loş odada hayata gözlerini yumduğunu biliyor, ve duyuyor. Bundan haz duymuyor. Izdırap duyuyor. Ama kısıtlı güç ve imkanla bazı sonuçlar alınamıyor.
Verdiğimizin yüz katını istediğimizde bu mümkün olmuyor. Siyasi yuvamız olan MHP ye %10 luk bir güç verip %30 luk bir talep te bulunmak ne kadar adil olur. Partimizden her ayrılan arkadaşımız bu veballerin altındadır. Çünkü partimizin yaptırım gücünü azalttığının farkında bile değiller. Önce destek olup partimizi layık olduğu yere taşımalı, sonra üst yönetimden beklentilerimizi talep etmeliyiz.
Gücü verdiğimizde de Ülkücüye sırt dönülürse ancak o zaman bizden gidenler meşruluk kazanır. Bu da teşkilatların realitesidir.
Ülkücü hareketin birliği her zorluğu yenebilecek kudrete sahiptir. Dağınıklığın diğer bir nedeni ise, Teşkilat yönetiminin çok uzun süreler yenilenmemesidir. Hakan değişmez ama ulema hep değişmiştir.üniversiteyi bitiren bir Ülkücü genç siyaset yapmak istese kendi partisinde aktif bir yer bulamamaktadır.
Çünkü bu genç ilk okula başladığında ilçesindeki yönetim o genç üniversiteyi bitirdiğinde hala görevdedir( her seçimde ilçesinde bir oy dahi arttırmadığı halde orada kalabilme marifetini de doğrusu hep merak etmişimdir. Yöneticinin çok iyi insan olması yetmez kardeşlerimizin hepsi iyi insan önemli olan ne kazandırdığı ve siyasi kabiliyetidir) malesef 20 yıllık başkan değişecek olsa yerini yardımcısına bırakıyor ve kendi il yönetimi ya da genel yönetime geçiyor.
Bu da üniversiteyi bitirip siyaset yapmak isteyen ülkücü gencin realitesidir.
Ülkücü hareketin VUSLATI nasıl sağlanıra bakacak olursak şöyle söyleyebiliriz. Öncelikle yazmış olduğumuz bütün hamaset ve realiteleri çok iyi analiz etmeli ve yöneten ile yönetilen arasındaki açıyı daraltmalı hatta sıfıra indirmeliyiz.
Bir ülkücü yöneticisini ya da vekilini aradığında ulaşabilmelidir. Genel yönetim bir "Gönül seferberliği" hareketi başlatmalıdır. Bu bir af şeklinde olmamalıdır kimse kendini suçlu görmüyor ki af olsun Ülkücü ülkücünün öz kardeşidir kırgınlıklar çabuk unutulur.
Her ülkücü yönetim tarafından muhatap alınmalı ve onure edilmelidir. Dünün 18 lik gençleri bugün 60 ları geride bırakmıştır sözlerine kulak verilmelidir." İstişare sünnettir" teşkilatlarımız istişare yapıyor fakat sadece yöneticiler, vekiller ve belediye başkanlarıyla oluyor.
Tavanın kendi arasındaki istişarenin yanında taban tavan istişaresi de olmalıdır. Bu da ancak, Erciyes, Tekir, Koca Yayla, Söğüt şölenleri ve mitinkler ile olabilir. Tavan ve taban kaynaşması mutlaka sağlanmalıdır. Tabandan kaçan yönetim ile bu çok zor olur.
Sayın genel başkanımızı karşılamak için bir kaç kez İstanbul girişine gittim.
Orada bekliyen arkadaşlarımızın yanına vardım onlarla beklemiye başladım hiç bir vekilimiz yoktu.
Sonra bir arkadaş beş dakikaya genel başkanımızın geleceğini söyledi vaziyet aldık bir de baktım ki bekleme noktamızın yakınındaki karakoldan sayın vekillerimiz gelmekteler. Çok şaşırdım vekiller neden tabanla içiçe değil diye. Bu vekillerimizin hepsi arkadaşım ama bu realiteyi de yazmasam olmazdı.
Çünkü bu tavan taban arasındaki açının ne denli fazla olduğunun en bariz örneği ve realitesidir.
Vuslatın sağlanması için bu ayrılıpın bitmesi şarttır. Sivil istişarelere öncelikle hız verilmelidir. Genel merkez ilçelere bir talimat göndererek ilçesinde yaşıya ak saçlı dediğimiz bütün 1980 öncesi arkadaşların isim lerini ev ve iş adreslerini istemeli bir ay içinde bu liste bir envantere dönüştürülmeli ve ikinci bir talimatla her ilçeye her gün en az 20 ak saçlıyı ziyaret edeceksiniz denmeli bu özellikle de evlerde olmalı ki o kişi çocukları ve eşi karşısında onere olsun ruhu okşansın.
Gönül seferberliği böyle olmalı. Bu ülkücünün yeniden teşkilatına güvenine sebep olur.
Kendilerine MHP dışında bir siyasi kuruluş arayan arkadaşlarımız da titreyip kendine gelmeli. Önce partimizi güçlendirelim sonra hizmet bekliyelim.
Bu ayrılıklar Ülkücü harekete zarar verir Ülkücü hareketin güç göstergesi MHP dir Partimizin gücü Ülkücünün gücüdür. Bu gücü azaltan her ülkücü bilmeli ki kendi gücünü azaltmaktadır. Neyin alternatifinin peşindesiniz yuvadan ayrılmak sadece şer güçlerin işine gelir. 1965-2021 arasında Ülkücü harekete intisap etmiş her Ülkücü, MHP yi siyasi hareketi olarak görmeli bu çatıda toplanmalıdır.
Göreceksiniz o zaman hayat daha kolay, Türkiye daha mutlu olacaktır. Şu an ülkücü hareketin olması gereken devlet yönetiminde başkaları varsa bilin ki bu hepimizin ayıbı ve nefsani davranışından dolayıdır. Vuslat zamanı gelmedi mi Eyy Ülküdaş!..Rahmetli Başbuğumuz ölümünde dahi cenazesindeki mahşeri kalabalık ile ülkücü harekete gücümüzü görmemiz için ayna olmuştur.
O heyecanla girdiğimiz seçimde aldığımız oy ortadadır. Türkiye bizi bekliyor Turan bizi bekliyor biz neyin tartışmasındayız.
Bilge lider Devlet Bahçeli bey, elindeki kısıtlı güç ile Türkiyenin bölünmesinin önüne geçmiş, ayaklar altına alınan değerleri yeniden baş tacı etmiştir.15 temmuz da Türkiye Cumhuriyetinin yıkılmasını önlemiştir.
Sayın liderimize vereceğimiz güç ve omuz hem Türkiyemize hem Turan birliğine olacaktır. İnsanlar gelip geçicidir makamlar da öyle. Önemli olan güzel hizmetlerde bulunmaktır. Huzuruna vardığımızda şehitlerimiz size emanet ettiğimiz yuvamızı neden dağıttınız derlerse cevabımız ne olur?
Bunu her ülkücü kendine sormalı. Gün birlik günüdür. Birlik de rahmet ayrılık da azap vardır. 1965-2021 yılları arasında ülkücülüğe intisap eden her kardeşimi saygıyla selamlıyorum.
Vuslatın adresi MHP dir.
Tanrı Türkü Korusun ve Yüceltsin.
Ne Mutlu Türküm diyene.
YORUMLAR