Hayrettin Alp

Hayrettin Alp

Alp'çe
alp@haberpars.info

" GÜÇLÜ SİYASET--LİDER TÜRKİYE--HEDEF 2023". ..   

07 Aralık 2021 - 22:20

     

Bundan birkaç ay önceki yazımda Milliyetçi Hareket Partisi için en büyük tehlikenin, taban- tavan arasındaki açının çok genişlemesinden yakınmış ve hatta Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli beyin, İstanbul girişinde karşılanırken, orada bekleyen topluluğun içinde, hiç bir Milletvekilinin olmadığını, ancak Genel Başkanımızın gelmesine 5 dakika kala, bekleme alanının yakınında bulunan Karakoldan çıkıp geldiklerini söylemiş ve bundan büyük bir üzüntü duyduğumu belirterek, kendi kitlesinden dahi Vekillerimizin uzak durmasını, yadırgamış ve eleştirmiştim.( Bu Vekillerimizin hepsi arkadaşımız ve sevip saydığım kişilerdir.) Bu eleştiri, elbette ki yapıcı ve hareketimizin büyümesi içinkendimce gördüğüm telafi edilmesi gereken bir durumdu.                                      

04/12/2023 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi, İstanbul- Fatih ilçe başkanlığımızın, "Adım Adım Türkiye" Halkla kucaklaşma eylemine binaen yapmış olduğu kahvaltı proğramına, yanımda iki oğlumu ve teyze oğullarımı da alarak katıldım.

İlçe başkanımız, Sayın Mehmet Celep kardeşimiz sağolsun güzel bir organizasyon yaparak salonu doldurdu.

Fatihten her kesimden İnsanları, bu salonda bir araya getirmeyi başarmış.Kendisine şükranlarımı arz ediyorum. Salona girdiğimde hiç bir Milletvekilini ve üst düzey yönetiyi görmedik. Oturmak için boş bir masa bulup geçip oturduk. Konuşma kürsüsünün önünde boş bir masa vardı, oranın "Protokol" olduğu söylendi. Ama hiç bir protokol mensubu yoktu. Ordaki bazı arkadaşlara" sayın vekillerimiz gelmediler mi?" Dedim. " Geldiler de tesisin başka bir bölümünde oturuyorlar" diye cevap verdiler.

Gördüm ki yine Sayın Genel Başkanımız karşılarken nasıl ki, Karakolda oturup, Genel Başkan gelmeden 5 dakika önce gelerek, kalabalığın önüne geçiyorlar ise, burda da yine aynı şekilde, başka bir salonda oturup, gelen toplulukla sohbet edip kucaklaşma yerine, ayrı salonda, kahvaltı saatini beklemeyi tercih etmişlerdi."ülkücü Ülkücünün öz kardeşidir"-- "Kimsenin bir başkasına üstünlüğü yoktur.

Üstünlük takvadadır." Ben beklerdim ki, Sayın Vekil ve Üst düzey yöneticilerin, Her biri bir masaya otursun ve o masada oturanlar ile sohbet etsinler, onların dertlerini dinlesinler, problem ve istekleri var ise not alarak Ankaraya iletsinler ki belki bir çözüm bulunur.

Fakat gelen yöneticilerimiz maalesef halkla, tabanla kucaklaşmaya değil, konferans vermeye gelmişler. Konularda herkesçe malum olan meseleler.Arkadaşlar sizler uygulama merciisiniz, çare üretme makamısınız. Benim halkımın problemlerini nasıl çözeceksiniz, onu söyleyin.

Halkın bildiğini halka tekrar etmeyin." Dostlar alışverişde görsün" mantığından lütfen vaz geçelim.
Bize tehşis koymayın, biz derdimizi biliyoruz.

Bize reçete yazın, ilaç verin.    
       
Gelen konuşmacılarımızın konuşmalarına dikkat ettim. Konuşmalarının büyük bir bölümünde birbirlerine, saygı ve sevgilerini sunup, hoş geldin dileğinde bulundular. Sonra bildiğimiz konuları bize anlatıp, son konuşmacının sözlerini bitirmesiyle birlikte salondan çıkıp gittiler.oradaki esnafın, işçinin, eğitimcinin, muhtarın, öğrencinin, memurun, emeklinin sanki hiç bir derdi yokmuş gibi tek kelime edilmedi.

Bu kesimler ile ilgili meclisde bir tasarı var mı ya da hazırlanacak mı söylenmedi. Yani geldiğimiz bilgiyle geri döndük hiç bir artımız olmadı. Hiç olmazsa bir yarım saat de burdaki insanlarla sohbet edelim problemlerini dinleyelim demediler.

Ben tavan ve taban arasındaki açının daraltılması için çok yazılar yazdım. Bilge liderimiz de " Adım Adım Türkiye Kucaklaşması" dediğinde, tavan ve taban arasındaki açı çok daralacak diye çok mutlu olmuştum.

Heyhat gördüm ki, bizler Karabudun dan insanlarız, vekil ve üst düzey yöneticilerimiz bey olmuşlar.    
                                       

Sayın Genel Başkanımızdan saygıyla, affına sığınarak bir arz da bulunmak istiyorum. Bu tür toplantılar da Protokolü yasaklayın. Sayın Vekiller ve üst düzey yöneticiler, halkla iç içe olsun. Onların arasına karışsın. Ülkücüler arasında bir sınıf ayırımı oluşmasına izin vermeyin. Bu hem " Şahsiyetçilik" düşüncemize, hem de davamızın hayrına bir olay değildir. Hatta zara vermektedir.                                  

Bu günkü kahvaltı da en vurucu konuşmayı sağ olsun Sayın Celal Adan bey yaptı. Ve bir hedef gösterdi. Akraba ve komşularınızı listeleyip bir sorgulayın bakalım MHP li mi yoksa değil mi? Değilseler onları hareketimize davet edin dedi ve yine eşiniz ve çocuklarınız ile partiye gitmeyi bir gelenek haline getirin dedi. Yılların tecrübesi ve siyaset bilgisiyle çok önemli bir eksikliğimizi dile getirdi. Çok doğru bir tespitte bulundu.

Ben bunu yıllardır söylemekte ve yazmaktayım. İl ve İlçe kongreleri olurken,çok rica ettim ki listelere 1980 öncesi arkadaşlarımızdan 2-3 kişi alın ki o neslin ayağı partimizden kesilmesin diye. Öyle olması durumunda bizim nesilden biri Partinin ordan geçerken " partiye bir uğrayıp bizim Ahmetin çayını içeyim" diyebilsin istedim fakat olmadı.

Bizi m nesilden çok arkadaşın partiyle ilgili işi olsa beni arıyor partiden birelerini aramamı ve kendilerine yardımcı olunmasını istiyor. " kardeşim partiye git yardımcı olurlar" diyorum kimseyi tanımadığını söylüyorlar.

Aslında bu bir ayıptır.

Partide tanıdığım yok diyen ayıplanmalı fakat ona kendini tanıtmayanlarda ayıplanmalıdır. Bu durumu süratle gidermeli ve eski ve yeni tanımını kaldırıp Ülkücü kaynaşmasını mutlaka sağlamalıyız.ilçe yöneticilerimiz 1965-1990 arası nesilden ilçelerinde olan kardeşlerimizi özellikle evlerinde ziyaret edip tanışmalı varsa problemi çare üretmek için çaba göstermelidir.

Bu günkü kahvaltıda ben kendi çağdaşlarımdan sadece Dr. Ali İrfan ve birkaç arkadaşını, Cafer Yaylan ve bir iki arkadaşını ve yine bir elin parmağı kadar insan gördüm. Bu çok düşünülmesi gereken bir durumdur.

Şunu unutmayalım dünün yirmili yaşlardaki Ülkücünün torunları dahi oy kullanır haldedir. Biz oy potansiyelimizi yabana kaptırıyoruz.

1980 öncesi bir Ülkücü kendi yakın akrabasıyla en az 40-50 oya sahiptir bunu unutmamalıyız. Dikkat edilirse her siyasi parti gözlerini Ülkücü camia ya dikmiş ve vitrinlerine koymaya çalışır haldedir.      

Adım Adım Türkiye projesi çok müspet ve akılcı bir çalışmadır. Ancak siyaset de bir netice alma sanatıdır. Bu dolaşmalarla partimiz lehine bir sonuç almak istiyorsak. Vatandaşa konferans verme mantığı yerine, vatandaşı dinleme yolundan hareket etmeliyiz. Bırakın vatandaş konuşsun rahatlasın, derdini anlatan psikolojik olarak rahatlar gevşer. Ondan sonraki halinde ona kendimizi daha iyi anlatabiliriz.                                  

Bu yazıyı yazarken hiç bir şahsiyeti, ne hedef aldım ne de bir garez ile yazdım. Kendimce gördüğüm eksiklikleri dile getirdim. Maksadım yıpratıcı bir tenkit değil, bilakis olumlu netice alabilmek içindir. Çünkü genelde yaptığımız siyasi eylemimiz budur.

Netice alamadığımız da ortadadır. Ömrü hayatında siyaset yapmamış bir Cem Uzan %7 oy aldı. Neden biliyormusunuz? Her insan ile sıcak temas sağladı, tokalaştı, birlikte resim çektirdi. O insana değer verdiğini hissettirdi. Neticesini de aldı.                      

MHP olarak biz de her şey hazır. Şu an ki gerçek oyumuz %40 ın üzerindedir. Ülkücü gücü MHP çatısı altında toplayabilirsek bu hayal değildir. Türkiye bizi bekliyor- Turan bizi bekliyor. Fakat biz istiyoruz ki onlar bize gelsin. Bütün gayretimiz her Ülkücünün gönlünü kazanmak olmalı. Yeniden gönül seferberliğini başlatmalıyız. Yazılarımdam incinen olmuşsa özür dilerim.
Bu şahıslarımızın değil genelin uygulamasıdır itirazımız onadır.
Yaşasın Ülkücü kardeşliği--
Yaşasın TURAN--
Ne mutlu TÜRKÜM diyene.
Selam ve dua ile.

Hayrettin Alp.

YORUMLAR

  • 0 Yorum