TURAN… GARDAŞ DAĞLARIM, KENTLERİM ve KARDEŞLERİM
TURAN’SIZ BEKÂ MÜMKÜN MÜ?
Dağları şahit ettik sevdalarımıza…
Şirin’in sevdası için dağları deldi Ferhat.
Dağları yoldaş ettik davamıza…
“Uhud Dağı gibi Müslüman, Tanrı Dağları gibi Türk’üz.” dedik.
Dağlarında yattık yurdumun. Pusu kurduk, baskın yaptık. Cüdi’de, Gabar’da, Tendürek’te…
Kurultay yaptık Erciyes Dağları’nda.
Ferahladık serininde Uludağ’ın…
Gurbette anamız kadar memleketimizin dağlarını da özledik. Harbiye’den izne gelinde saatlerce Köroğlu Dağları’nı, Çele Dağları’nı köyümün üzerinde, Ala Dağları seyrettim. Donmuş gibi baktım saatlerce…
Çocukken Atayurt deyince aklımıza hep Altay Dağları, Tanrı Dağları gelirdi…
Dağlarını seyrettim Atayurt Kazakistan’ın.
Söz verdim bir daha. Bir daha yemin ettim.
“Dağlarımız, ecdadımın terinin, kanının toprağa değdiği, ayağının bastığı, gözünün gördüğü tüm dağlarım… Ulutau’dan Cüdi’ye, Kafkas Dağları’ndan Balkan Dağları’na, Elbruz Dağları’ndan, Cüdi Dağlarına, Toroslardan Yemen Geçitlerine kadar… dağlarımız özgür, dağlarımız kardeş olana kadar fedákârlıkla çalışacağım.”
Geldik gördük.
Kentler varmış, Medeniyet kurduğumuz. Bilim Adamları yetişen, matematik, fizik, tıp deháları varmış buralarda. Farábí, İbn-i Sina misali…
Süslemiş atalarımız kentlerimizi çinilerle. Minareler yükselmiş semalara İslâm diye. Dünyaya ezanlar haykırmışız “ALLAHÜEKBER” diye…
Hoca Atamız Ulu Çınar Ahmed YESEVİ Gül Babaları, Aslan Babaları, Hacı Bayram, Hacı Bektaşları buralardan yollamış taaa Romanya’ya kadar…
Urumçi, Taşkent, Semerkant, Buhara, Çimkent, Alma-Ata, Yesi (Türkistan) beşik olmuş ecdádımıza. Bu şehirlere Aşkabat, Bakü, Belh, Kudüs, Ulan-Batur, Şam, Aşkabat Tebriz, Ahlat, Kerkük, Kayseri, Halep, Diyarbakır, İstanbul, Üsküp, Bosna, Kahire, Trablus, Selanik ve birçok şehir eklenmiş.
Gidilen her şehirde kapalı çarşılar, Ulu Camiler, bedestenler, vakfiyeler, medreseler, kütüphaneler yapılmış.
Sonra mı? N. Fazıl’ın dediği “Ham yobaz, kaba softa!” ile çöküş başlamış. Kurtaracağız diyenler yeni zincirlerle pekiştirmiş ham yobazın kötülüğünü…
Hâlâ çabalıyoruz zincirlerimizden kurtulmak için. Biz bocaladıkça, Batıcılık, Çağdaşlık, Laiklik, şu cemaatçilik, bu tarikatçılık, şu siyaset, bu parti, mezhepçilik, mikro milliyetçilik ve etnikçilik, bölücülük gibi binbir tuzakla zayıflatılıyoruz, enerjimiz çalınıyor.
Bakıyorsun tamamının arkasında İngiltere ve ABD’nin başını çektiği, Fransa, Almanya, Rusya hatta İran ve S. Arabistan’ın olduğu ülkeler var.
Düşman ve düşmana köle olmuş duruşları nasıl yeneceğiz?
Bir araya gelerek, feráset, yüksek ahlâk, çalışkanlık ve fedákârlıkla...
Üzülerek ifade ediyorum FETÖ’yü adaletsiz, haksız, hırsız, hain, işbirlikçi tavrından dolayı milletimiz reddetti değil mi? Şimdi yine ÖSYM usulsüzlüğü oluyor. Sorular çalınıyor.
Kim yapmış? Toplumda dindar bilinen, mevcut hükümete yakın birileri. İlk ÖSYM sorularını da çalan bir İlahiyat Öğrencisi…
Diyorlar ki; “Türkiye’de devleti ele geçirmeliyiz. Bunun için bizim kadrolarımız gelmeli.” Kabul bu. Ama haram ve gayri insani yollarla değil.
Kızlarımızı satan M. Manukyan’ın camii yapmasına karşısın ama haram yollara tevessül ederek devlette yer tutmakta, aldığın maaşı eve götürüp çoluk çocuğuna haram yedirip nesli bozmakta bir mahzur görmüyorsun.
Çok önemli. Bir masum adam demişti mi Hac’da…
“Eskiden kuşlar, güvercinler Kâbe’nin üzerinden uçmazdı. Şimdi Müslümanlar haram kazançlarıyla buraya geliyorlar. Bu kuşlara yem veriyorlar. Onların tertemiz genetik ve fıtratlarını haramla bozdular. Şimdi kuşlar Beytullah’ın üzerinden de uçmaya başladı. Yakında pisletmeye de başlarlarsa şaşırmayın.”
Sen çok çalış inan kadrolarda gelir, para da imkânlar da. Mekke yatarak fethedilmedi. Çalışılarak güçlenilerek, yetmedi, kansız ve zorlamadan fetih beklendi.
En azılı İslâm Düşmanlarının muvázaalı teslimiyetleri ve Müslümanlıkları dahi kabul edildi. Neden? Öncelikle Mekke Müslümanların akrabaları ile doluydu. Geleceğe düşmanlıklar ve husûmet taşınmamalıydı. Sosyal birçok gerekçe Müslümanların hayatında önemliydi.
Şimdi soruyorum soru çalmayı, göstermelik mülakâtlarla hak yemeyi haşa Kur’an’dan mı öğrendiniz, Peygamberimiz, Gülümüz SAV’in sünnetinde var da biz mi bilmiyoruz?
Yazıklar olsun!!!
Eğer 2023’te bu devir kapanırsa müsebbipleri o kadar ortada ki. Allah affeder mi zannediyorsunuz? Tarih yazmaz mı zannediyorsunuz? Rahmetle andığımız Abdülhâmid Hán’a ihanet edenler sadece Ermeni, Rum, Yahudi, Mason vs. miydi?
Eskiden samimi ve yorulmaksızın mücadele edilirdi. Öyle öğrendik…
Böyle haksızlıkla, hırsızlıkla yer tutmak, bunu düşünmek bile utanç vesilesiydi. FETÖ başta olmak üzere birileri kurbağa gibi yavaş yavaş Milletimizi ahlâksızlıklara, hırsızlıklara, rüşvete, adamcılığa alıştırdı, alıştırıyor.
Öyle bir hale geldik ki, artık “Bu ahlaksızlıklarla mücadele etmeliyiz.” diyen kalmadığı gibi, “Ben de nasıl yolumu bulurum, çocuğumu bir yere liyákâtine bakmaksızın nasıl yerleştiririm? Şu makama nasıl gelirim, bu parayı nasıl alırım?” derdinde. Kötü yanı “Kolay ve haram yollara nasıl ulaşırım?” diyerek…
Böyle gitmez.
Böyle seçim kazanılmaz.
Böyle toplum dirilmez.
Bakın sözde iş adamları “yatırım yapacağım” diye evrak düzenleyip, devletin ve milletin parasını kredi olarak alıp bununla döviz alıp yat alıyor, uçak alıyor. Bakın muhtemelen birilerinin “Bizden!” dediği biridir.
Sorarım, hırsız, dolandırıcı, namussuz, yalancı, devlet malı yiyen-çalan kişiler bizden olur mu?
Aziz Milletim.
Türk Dünyası’na ve İslâm Âlemi’ne örnek olmak, öncü olmak zorundayız. Bu hırsız takımıyla yol yürünür mü? Aynı safta durulur mu? Köylerimizde hâlâ hırsızı, namussuzu barındırmazlar, kovarlar. Biliniz. Ne dinimiz ne de töremiz adaletsizliği affetmez.
Şair N. Y. GENÇOSMANOĞLU ne diyor?
“Ekmek, su, aş bulmak gecikebilir
Temele taş bulmak gecikebilir.
Devlete baş bulmak gecikebilir
Adalet gecikmez tez verilmeli.”
Aziz Yurdum.
Atayurtlara da maalesef bu ahlâksızlıklarımızı taşıyoruz. Mezhepçilik, tarikâtçılık, hırsızlığı meşrulaştırma… Ne ararsanız Atayurtlarımıza özellikle Türkiye, S. Arabistan ve İran’dan geliyor.
Kötülüğü elbirliği ile durdurmak zorundayız.
Bu topraklarla olan gönül birliği lâftan icraata dönüşmeli.
Cumhurbaşkanımız R. T. ERDOĞAN atayurtlarda ve medeniyet coğrafyalarımızın her yerinde çok seviliyor.
Türkiye büyük ülke olarak biliniyor.
Çevremizde yaşadıklarımızdan görüyoruz ki ne Türkiye ne de Türk Cumhuriyetleri tek başlarına kuşatma yaramaz ya da çok zorlanır. Bir araya gelinirse geleceğimizi teminat altına alırız. Tüm Türk Halkları bu birliği yürekten istiyor. Her biri TURAN diyor.
Bekâ ve güç için TDT (Türk Devletleri Topluluğu) öncelikle Gümrük Birliği’ni sonra Askerî Birliği’ni gerçekleştirmek zorundadır. Bu da ilk aşama olmalıdır.
Tekrarlıyoruz.
“Turan şart, İttihád-ı İslâm farz.”
Turan olmadan bekâ, Turan olmadan İttihád-ı İslâm hayal. “Turan hayal, macera..” diyenler dürüst değiller.
Turan ırkçılık değildir. Sudan, Filistin, Trablus, Balkanlar vd. de isterlerse Turan’ın birer parçası olurlar. Sudanlı Hz. Zenci Musa Türk Milleti’nin bekâsı için can vermedi mi?
Aziz Milletim.
Hoca Yesevi Atamızın yurdu Kazakistan’ın Türkistan Kentinden yürek dolusu selâm. “Bir olalım, Birlik olalım. Büyük ve güçlü Türkiye olalım. Turan olalım. İttihád-ı İslâm olalım.”
Bunu diyemeyenler bilin ki devlet, vatan, millet ve ümmet menfaatine düşman ya da düşmanlarımızla göz temasında adamlardır. Fırsat vermeyelim. Aramızdan her türlü işbirlikçi, hain ve hırsızı atalım.
Strateji ve Yönetim Uzmanı
Emekli Yarbay Halil MERT
YORUMLAR