14229,41%0,33
42,80% 0,17
50,14% -0,07
5972,47% 0,30
9632,85% 0,24
Oysa bu iki kavram, bana göre bir makinenin iki temel çarkı gibidir. Birinin eksikliği, diğerini işlevsiz hâle getirir. İkisi de vazgeçilmezdir.
Bu iki kavram karşılaştırıldığında; eğitim, iyi insan olmayı, ahlâkî değerleri benimsemeyi ve kişilik inşasını hedeflerken; öğretim, bireye bilgi aktarmayı esas alan bir süreçtir. Bu yönüyle eğitim kavramının, öğretimden çok daha geniş ve kapsayıcı olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Eğitim, bireye belirli beceriler kazandırmayı ve karakter inşasını ifade eder. Öğretim ise daha çok sınıf ortamında veya herhangi bir kurumda teorik bilgi edinme sürecini kapsar.
Eğitimin Temel Amacı Nedir?
Bu açıklamalar ışığında eğitimin amacı, birey açısından şu şekilde özetlenebilir:
Bireye kişilik kazandırmak,
Demokrasi bilincini oluşturmak ve geliştirmek,
Bireyin topluma ve yaşama uyum yeteneğini artırmak.
Tıpkı bir makinenin iki önemli çarkı gibi, eğitim ve öğretim birbirini tamamlar. Biri olmadan diğeri eksik kalır. Biri diğerini geliştirir; gelişen, büyüyen ve olgunlaşan bir bütün ortaya çıkar.
Eğitim; iyi insan olmayı, ahlâkî değerleri benimsemeyi hedefler. Ancak sadece ahlâkî değerlerle yetişmiş bir genç, aldığı bu eğitimin üzerine öğretimi ekleyemezse; ailesine, mahallesine, toplumuna ve ülkesine ne kadar faydalı olabilir?
Bu durumu tek kanatlı bir kuşa benzetebiliriz. Oysa bir kanadı ailesinden, anne ve babasından, mahallesinden ve öğretmenlerinden aldığı sağlam bir eğitim olan; diğer kanadı ise güçlü bir öğretimle desteklenen bir genç düşünelim. Bu genç, sahip olduğu bilgi ve değerleri toplum ve insanlık için kullandığında nasıl bir tablo ortaya çıkar?
Kendinden emin,
Özgüveni yüksek,
Toplumsal değerleri kılcallarına kadar içselleştirmiş,
İnsana ve insan haklarına saygılı,
Millî ve manevî değerlerine sadık,
Kimya, fizik, astronomi, matematik ve biyoloji gibi fen bilimlerinde yetkin bir birey…
Elbette ortaya mükemmel bir insan profili çıkar. İşte bu noktada hakikat tecelli eder.
Büyük bir düşünce akımında yer alan şu veciz ifade, konuyu çok net biçimde özetler:
“Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.”
Bu ifadede de belirtildiği gibi; vicdanın, kalbin ve ruhun aydınlığı manevî ilimlerle; aklın nuru ise fen bilimleriyle sağlanır. Bu iki alan uyum içinde işlendiğinde, insan hem manevî hem de maddî hakikate ulaşabilir.
Eğer çocuklarımıza gerçek anlamda eğitim ve öğretim vermek istiyorsak, her iki alanı da onların kalbine, aklına ve ruhuna adeta bir nakış gibi işlemeliyiz. Aksi hâlde yalnızca manevî ilimlerle yetiştirilen bireyler, zamanla düşünsel çıkmazlara sürüklenebilir.
Öte yandan okullarda sadece fen bilimleri okutulup dinî ve ahlâkî değerler dışlanırsa; hile, inkâr, ahlâksızlık ve manevî boşluklar kaçınılmaz hâle gelir. Bu durum da insan-ı kâmil idealine ulaşmayı engeller.
Neticede; tıpkı bir kuşun iki kanadı gibi, hem millî ve manevî değerler hem de fizik, kimya, biyoloji gibi maddî ilimler birlikte öğretilmelidir.
Aksi takdirde bir çıkış yolu yoktur. Nitekim bu toplum, yıllardır bunun bedelini ödemektedir.
Selâm ve dua ile,
Bülent Ertekin